BREAKING NEWS
latest
Sağlık Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2020 Cumartesi

Bel ve boyun ağrısından 10 adımda korunma rehberi


Son haftalarda Covid-19 pandemisi nedeniyle birçoğumuz evde çalışıyoruz. Ancak dikkat! Salonda üzerine yatarak müzik dinlediğimiz, televizyon seyrettiğimiz, kitap okuduğumuz ve sevdiklerimizle muhabbet ettiğimiz pufidik koltuklar çalışmak için ne kadar uygun olabilir ki? 

Yoğun bir iş gününde zaman zaman halı üzerine veya yatağa uzanmayı hayal etsek de, dinlenmek için planladığımız bu ortamların ideal bir çalışma şartları sunmadıkları kesin. Dolayısıyla evde çalışma ortamınızı uygun şartlarda düzenlemezseniz ve bazı hatalı alışkanlıklarınıza devam ederseniz, iş yerinde bilgisayar başında uzun süreler çalışmaya bağlı olarak gelişen sırt, boyun ve bel ağrılarını daha çok, hatta daha şiddetli yaşamanız mümkün. Peki bel ve boyun sağlığımız için ev ortamında nasıl bir çalışma düzeni sağlamalı, hangi hatalı alışkanlıklarımıza son vermeliyiz?

Acıbadem Fulya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Spor Hekimi Prof. Dr. Tolga Aydoğ evde çalışırken dikkat etmeniz gereken 10 kuralı anlattı, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Mutlaka masanızda çalışın

Evinizde yerde, yatakta veya koltukta değil; mutlaka masanızda ve uygun bir çalışma sandalyesinde oturarak çalışın. Aksi halde tüm omurga, kollar, dizler ve kalçalar kötü yük dağılımının etkisiyle daha çok ağrıyacaktır.

Tüm ihtiyaçlarınızı masanıza yerleştirin

Masanız, çalışırken kullanacağınız malzemeleri yerleştirebileceğiniz kadar büyük olmalı. Telefon, kalemler, dosyalar ve hesap makinesi gibi ihtiyacınız olan tüm malzemelere erişmek için sık sık dönmeniz ve özellikle yerden sürekli bir şeyler almanız, bel fıtığı veya kas ağrıları çekmenize yol açabiliyor.

Sandalyeniz ideal yükseklikte olsun

Çalışma sandalyeniz; oturduğunuz kısmı yükselip/alçalabilen, kolları çıkabilen, arkası yatabilen özelliklere sahip olmalı. "Çok alçak sandalyede çalışmak dizin ön kısmında ağrılı bir soruna, ayakların yere temas etmediği yükseklikteki sandalye ise omurga nedenli ağrılara yol açabiliyor" uyarısında bulunan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Spor Hekimi Prof. Dr. Tolga Aydoğ sözlerine şöyle devam ediyor: "Çok yüksek olup ayaklarınızın havada kaldığı ya da çok alçak olup dizlerinizin kalçanızdan yüksekte olduğu sandalyelerde çalışmayın. Ayaklarınız rahat bir şekilde yere değerken, dizleriniz ile kalçanız aynı yükseklikte olmalı"

Bel boşluğunuzu destekleyin

Omurga kökenli kas ağrıları yaşamamak için sandalyede otururken, bel boşluğunuz sandalyenin arkasına temas etmeli. Eğer temas etmiyorsa bel boşluğunuzu küçük bir yastıkla destekleyin. Sandalyenize sırtınızı dayadığınız kısmının yüksekliği kürek kemiklerinizin en az yarısına kadar ulaşmalı ve otururken boyun, sırt ile beliniz rahat durumda olmalı.

Bilgisayarın ekranı çok aşağıda olmasın

Bilgisayarın monitörünü gözünüzden 50-75 santim uzakta olacak şekilde yerleştirin.Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı, Spor Hekimi Prof. Dr. Tolga Aydoğ bilgisayar ekranının orta noktasının mutlaka göz hizanızın hafif aşağısında olması gerektiğini belirterek şu uyarılarda bulunuyor: "Eğer dizüstü bilgisayar kullanıyorsanız, adında olduğu gibi bilgisayarı dizinizin üzerine koyarak çalışmayın. Ya ek bir destekle bilgisayarınızı yükseltin ya da ek klavye veya ekran kullanın. Ekranın çok alçak ve sizden çok uzak olması, başınızı ve omuzlarınızı öne doğru eğmenize, bunun sonucunda da boyun fıtığı, kas ağrıları ile duruş bozukluğuna neden olabiliyor"

Dirseklerinizi fazla bükmeyin

Klavyenizi kullanırken dirseklerinizin çok bükülü veya çok açık olmamasına, ön kolunuzun yere paralel kalmasına ve ellerinizin de yukarı doğru çok açılanmamasına dikkat edin. Ayrıca omuzlarınız ve kollarınız da gevşek halde olmalı. Aksi çalışma şartları dirsek ve el bilek düzeyinde sinir sıkışmasına, sırt ile boyun ağrılarına yol açabiliyor.

Konuşurken bu hatayı asla yapmayın

Bilgisayar kullanırken telefonu kulağınız ile omuz arasında sıkıştırmayın ya hoparlörü açarak ya da kulaklıkla kullanmaya özen gösterin. Aksi takdirde omurga nedenli kas ağrıları veya boyun fıtığı gelişebiliyor.

En geç saat başı mola şart!

Masa başında çalışırken en geç saat başı 5-10 dakika mola verin ve bu süreçte ayağa kalkıp dolaşın. Kısa süreli molalar bir yandan zihninizi boşaltmaya yardımcı olurken, diğer yandan da hatalı oturmaya bağlı sorunları kısmen rahatlatmaya yardımcı olacaktır.

Haftada 3-5 gün egzersiz çok önemli

Bel ve boyun sağlığınız için haftada 3-5 gün, evde uygun bir ortamda, 20-30 dakika orta tempolu yürüyüş veya egzersiz yapın. Daha önce ilgili sağlık çalışanı veya antrenörünüz tarafından kısa olduğu söylenen kaslarınız varsa bunları uzatma amaçlı germe egzersizleri yapmayı ihmal etmeyin. Egzersiz yapmaya alışkın değilseniz, bu süreçte yüksek yoğunluklu aralıklı çalışma niteliğinde egzersizlere başlamayın.

Abur cuburlara dikkat!

Koronavirüs (Covid 19) pandemisinin oluşturduğu kaygı ve evde olmanın rahatlığıyla abur cubur yemekten kaçının. "Evde kalma süresi sonunda kilonuz istemediğiniz rakamlara ulaşıp, omurga sağlığınızı da tehlikeye atabilir" uyarısında bulunan Prof. Dr. Tolga Aydoğ, "Ayrıca çalışmaya kendinizi kaptırıp su içmeyi de unutmayın, çünkü su vücuttan toksinlerin atılmasını sağlamak gibi birçok yaşamsal önem taşıyan işlevlere sahip." diyor. Bunların yanı sıra uzun süre kalkmadan çalışmak ve özellikle az su içmek böbrek taşı oluşumuyla da sonuçlanabiliyor.

Koku kaybı, uyku bozukluğu ve kabızlık parkinson habercisi

Genel olarak hareketlerde yavaşlama ile birlikte ortaya çıkan Parkinson hastalığı, hasta ve yakınlarının hayatını olumsuz etkiliyor. 

Parkinson hastalığının genelde 65-70 yaşlarında ortaya çıktığını vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Nörolojik Bilimler Direktörü Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "35-40 yaşlarında da Parkinson gelişen hastalarımız var. Genç yaşta Parkinson ortaya çıkıyorsa, bunun altında mutlaka buna neden olan faktörler araştırılmalı. Genetik yatkınlık çok önemli" açıklamasında bulundu.

Vücutta dopamin miktarının yüzde 60-70 oranında azaldıktan sonra Parkinson belirtilerinin ortaya çıktığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Nörolojik Bilimler Direktörü Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "Bu aşamadan sonra Parkinson belirtileri ortaya çıkıyor. Parkinsonun genel olarak 4 tane temel bulgusu var: En önemli bulgu hareketin yavaşlaması. Tüm hareketlerde yavaşlama ve hareketlerin amplitüdünün düşmesi (örneğin yürürken yavaş ve küçük adımlarla yürüme gibi) görülmektedir. İkinci bulgu ise titreme. Özellikle istirahat halinde görülen titremelere dikkat edilmeli. Üçüncü bulgu kol ve bacakta 'katılık' olarak tanımlanan sertliğin meydana gelmesi. Hastalar hareketleri daha zor yapar, kolunu bacağını kullanırken zorlanır. Son bulgu ise denge sorunları. Parkinson hastaları maalesef çok sık düşerler" dedi.

Koku alma bozukluğu Parkinson belirtisi olabilir

Parkinson olmadan hastalarda 'premotor' denen, ileride Parkinsonun gelişebileceğini düşündüren bulguların olduğuna değinen Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "Parkinson hastalığı aslında hasta olmadan 10-15 yıl önce belirti veriyor. En önemli ön belirti ise kabızlık. REM uykusu davranış bozukluğu dediğimiz uyku bozukluğu, uykuda bağırma, korku, kol ve bacaklarda hareket de Parkinson belirtisi olabilir. Ayrıca koku alma bozukluğu da hastalığın ön belirtisi olabilir. Parkinson hastalarının geçmişine baktığımızda çoğunda bu tarz belirtiler olduğunu görüyoruz. Bu kişilerde Parkinson riski daha yüksek" şeklinde konuştu.

Parkinson hastalarına, duygularını belli edemedikleri için depresyon tanısı da konabiliyor

Parkinsonda ana bulguların yanı sıra birçok yan bulgunun da olduğuna değinen Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "Bu hastalarda 'Maske yüz' dediğimiz bir durum gelişir. Hastalarda mimik hareketleri azalır, donuk bir ifade olur. Bu hastalar duygularını belli edemedikleri için çoğu kez bu hastalara depresyon tanısı da konabiliyor" açıklamasında bulundu. Parkinson hastalarının konuşmasının da belli bir süre sonra etkilendiğini ve monoton konuşmaya başladıklarını anlatan Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "Konuşmalarında duygular anlaşılmaz. Ses şiddeti azalır, daha kısık sesle konuşurlar" dedi.

Parkinson hastaları bol bol hareket etmeli

Parkinson hastalarına mümkün olduğu kadar hareketli olmayı önerdiklerini anlatan Anadolu Sağlık Merkezi Nörolojik Bilimler Direktörü Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "Parkinson hastaları yürüyüşler yapmalı, günlük işlerini yapmalı ve hareket etmeli. Asla kendini eve kapatmamalı. Burada yoga veya Tai Chi gibi denge egzersizlerinin de büyük yararı var. Hareketle alakalı bir hastalık olduğu için hastalar hareket etmekten kaçınıyor ancak biz bunun tersini yapmalarını söylüyoruz. Yaşam kaliteleri hareket ettikçe yükselir" dedi. Parkinson hastalığının seyri ve tedavi aşamasında hastaların halüsinasyon görebildiğini de belirten Prof. Dr. Kütükçü, "Parkinson hastalarının diğer halüsinasyon görenlerden farkı, halüsinasyon gördüğünün farkında olması. Halüsinasyonlar çok hafif başlayıp sonrasında hastayı çok rahatsız edecek noktaya kadar gidebiliyor. Ayrıca tansiyon düşüklüğü görülebiliyor. Ayağa kalkınca baş dönmeleri, düşmeler olabiliyor. Bu yüzden tansiyonları kontrol altında olmalı" önerisinde bulundu.

İleri evre hastalarda beyin pili tedavisi

Parkinson hastalarına ilaç tedavisi uygulandığını belirten Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "6 grup ilacımız var, onları kullanıyoruz. İleri evre hastalarda beyin pili (Derin beyin stimulasyonu) dediğimiz bir yöntem de uygulayabiliyoruz. Bu yöntemde, beyinde Parkinson ile alakalı çekirdeklere elektrot yerleştirip, dışardan bu elektrotu uyararak şikayetlerini gidermeye çalışıyoruz. Beyin piliyle bu hastaların titreme ve yavaşlık gibi şikayetleri çok azalıyor, yaşam kaliteleri yükseliyor. Ayrıca ileri evre hastalarda bağırsaktan verdiğimiz bazı ilaçlar var. Bunlar da etkili ilaçlar" dedi.

Parkinsonun seyrinin durdurulması ile ilgili çalışmalar sürüyor

Parkinsonun kronik ve uzun süreli bir hastalık olduğunu ve devamlı bir doktor kontrolünde olunması gerektiğinin altını çizen Uzmanı Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, "Her evrede hem hastalıkla hem ilaçlarla ilgili ortaya çıkan yeni bulguları değerlendirip tedaviyi düzenlemek gerekiyor" şeklinde konuştu. Parkinson ile alakalı çalışmaların çok fazla olduğunu vurgulayan Prof. Kütükçü, "Parkinson aşısı ve eksik dopamin üreten hücrelerin beyne tekrar verilmesi gibi kök hücre çalışmaları üzerinde çalışılıyor. Kök hücrelerle beynin tekrar dopamin üretmesi amaçlanıyor. Ayrıca hastalığın seyrini durdurmakla ilgili çalışmalar sürüyor. Önümüzdeki 10-15 sene içerisinde bu konu ile alakalı çok önemli çalışmalar olacağını düşünüyorum" açıklamasında bulundu.

Yaş ve genetik Parkinsonda engellenemeyecek risk faktörlerinin başında geliyor

Parkinsonun ileri yaş ve genetik gibi engellenemeyecek risk faktörlerinin bulunduğunu ancak bunun yanı sıra kuyu suyu kullanımı gibi çevresel etkelerin de önemli olduğuna değinen Prof. Dr. Kütükçü, "Özellikle tarım ilaçları ve böcek ilaçlarına maruz kalmanın Parkinson'a neden olabileceği söyleniyor. Ayrıca demir, alüminyum, manganez gibi ağır metalleri yüksek dozda alanlarda Parkinson daha fazla görülüyor. Kafa travmasının da Parkinsona yol açabileceğine dair çalışmalar var" şeklinde konuştu.

Düzenli yüzme yağ yakımını hızlandırıyor

Yaz mevsimin gelmesiyle tatile çıkan ya da hafta sonlarını değerlendiren pek çok insan bol bol yüzmeye gidiyor. 

Yüzme sadece yazları ve tatilde yapılabilen bir aktivite gibi görülüyor. Oysa düzenli yapıldığında kalp ve akciğer kapasitesini artırıyor, kilo kontrolü sağlıyor, kişinin var olan kas kütlesini koruyor. Suyun rahatlatıcı etkisi kişinin psikolojisini de olumlu etkiliyor. Memorial Wellness Medikal Fitness Danışmanı Murat Biçer, yüzmenin sağlığa faydaları hakkında bilgi verdi.

Her yaş grubu kolayca yapabiliyor

Kardiyo egzersizleri vücuttaki yağ oranını azaltan egzersizlerdir. Koşmak, yürümek, yüzmek, bisiklete binmek kardiyo egzersizleri arasında yer almaktadır. Yüzme, yaz mevsiminde havanın sıcak olmasından dolayı tercih edilmektedir. Her yaştan insanın rahatça yapabileceği bir egzersizdir. Kara sporlarında yaşanan zorlanma suda yaşanmayacağı için küçük, büyük, kilolu ya da zayıf herkesin rahat bir şekilde yapabileceği bir spor dalıdır. Küçük çocuklar 4 yaşından itibaren yüzmeye başlayabilmektedir.

Sakatlanma riski az

Yüzmenin tercih edilmesinde birçok faktör bulunmaktadır. Kas, bağ ve tendonlar karada yapılan sporlara göre yüzmede daha az zorlanmaktadır. Bu sebeple yüzmede sakatlanma riski daha azdır.Yüzme kas ve iskelet sistemini çok iyi çalıştırdığı ve kaslar arasında koordine sağladığı için kişinin herhangi bir ortopedik problemi varsa özellikle bel, boyun, sırtla alakalı problemlerde yüzme önerilmektedir. Suyun rahatlatıcı etkisinden dolayı yüzme kişiyi psikolojik açıdan da rahatlatmaktadır.

Tüm kasları aynı anda çalıştırıyor

Yüzme el, kol, bacak yani tüm gövdenin koordineli bir şekilde çalıştığı bir egzersizdir. Bu sebeple vücuttaki bütün kasları çalıştırmaktadır. Yüzme, suyun direncine karşı kişinin kendini ileri doğru iterek yaptığı bir egzersizdir. Bu da belirli bir kas kuvveti gerektirmektedir. Yüzmek kalp ve akciğer kullanım kapasitesini geliştireceği için yağ yakımını da sağlayan bir egzersizdir. Ayrıca formda kalarak var olan kas yapısını korumaktadır. Suyun direncine karşı uygulanan güçten dolayı yüzme omuz, kol, sırt ve göğüs kasları gelişmektedir. Vücudunun bu bölgelerini geliştirmek isteyen kişiler için yüzme uygun bir seçenektir. Yüzme planlı, programlı bir şekilde ve düzenli olarak yapıldığında bütün bu etkileri göstermektedir.

Yüzmek için son öğününüzün üzerinden en az 2 saat geçmesini bekleyin

Kas kramplarına yol açan magnezyum gibi minerallerin normal değerlerde olması önemlidir. Kişinin vücudundaki mineral seviyesi yüzmeye başlamadan ölçülmelidir. Uykusuzluk da yine kas kramplarına neden olabilmektedir. Bu yüzden yüzmek isteyen kişinin iyi bir uyku düzenine sahip olması gerekmektedir. Terlemeyle çok fazla su kaybı yaşandığı için su tüketiminin yeterli seviyelerde olması gerekmektedir. Yeterli sıvı alındığında gerekli mineraller de vücuda alınmaktadır. Yüzme yemek yedikten en az 2 saat sonra yapılmalıdır. Eğer yüzme için deniz tercih edilecekse havanın çok sıcak olduğu 11.00 – 16.00 saatleri dışında yüzülmelidir.

Her gün yüzülebilir

Yüzmeye kısa mesafelerle başlanıp, zamanla mesafe artırılmalıdır. Başlangıç olarak 250 metre yüzülüyorsa bu mesafe kolay yüzülür hale geldikçe 25 metre daha eklenebilir. Serbest, kurbağalama, sırtüstü veya kelebek gibi tercih edilen stillerde yüzülebilir. Mesafe kişinin kondisyon seviyesine göre değişebilmektedir. Bu antrenmanlar sonucu kalp ve akciğer kapasitesi geliştikçe kas yapısı da bunu destekledikçe dinlenme süreleri daha kısa, gidilen mesafe daha uzun olmaktadır.

26 Aralık 2018 Çarşamba

Kemik erimesine karşı, zıplayabildiğin kadar zıpla!

Kemik erimesi; akrabalarında kemik erimesi olan, zayıf vücut tipine sahip, açık renk tenli, hareketsiz yaşam süren ve erken menopoza giren kişilerde sıkça görülüyor. Sigara, aşırı alkol ve kafein tüketiminin de kemik erimesi riskini artırdığını belirten uzmanlar, menopoz öncesi dönemde yapılan zıplama egzersizlerinin, menopozda meydana gelebilecek kalça kırığını riskini azalttığının altını çizdi.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Defne Kaya, kemik erimesi (osteoporoz) hakkında önemli bilgiler verdi.

"Osteoporoz, yani kemik erimesi, kemiğin eriyip gitmesi değil, kemik kütlesinde azalma ve kemik yapısının zayıflaması sonucunda, kemik kırılganlığında ve kırık ihtimalinde artışla kendini gösteren sinsi bir iskelet hastalığıdır" diyen Prof. Dr. Kaya, menopoz dönemi öncesinde yapılan egzersizlerin önemine dikkat çekti.

Kuvvetlendirme ve germe egzersizleri, kemik erimesi riskini azaltıyor

"Akrabalarında kemik erimesi olan, zayıf vücut tipine sahip, açık renk tenli kişiler ile hareketsiz yaşam süren ve erken menopoza giren kişilerde osteoporoz sıkça görülür" diyen Prof. Dr. Defne Kaya, "Düşük kalsiyum alımı, sigara kullanımı, aşırı alkol ve kafein tüketimi, kortizon ve tiroid ilaçlarının kullanımı da kemik erimesi riskini artırmaktadır. Duruşu düzelten kuvvetlendirme ve germe egzersizleri, kalsiyum alımı, kaliteli uyku, iyi beslenme önerilen koruyucu yaklaşımlarındandır" dedi.

Kemik erimesi, kırık riskini beraberinde getiriyor

Prof. Dr. Defne Kaya, "Menopozla birlikte azalan östrojen seviyesinin olumsuz etkilerinden birisi de kemik erimesidir. Kemik erimesi, 50 yaşından sonra %50 oranında kırık riski oluşturmaktadır. Kalça kırığı, osteoporozda en sık görülen kırık tipidir. Kalça kırığı ise ağır cerrahilerden ölüme kadar ilerleyen bir sürece neden olmaktadır" diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Zıplama egzersizleriyle kırık riskini azaltın!

"Sizlerle güzel bir bilimsel çalışmanın sonucunu paylaşmak isterim. Menopoz öncesi dönemde yapacağınız zıplama egzersizleri ile kalça kemiğinizin kemik yoğunluğunu arttırabilir, menopozda kırık riskini azaltabilirsiniz. Kalça ve bel bölgesinde sürekli ağrı hissedenlerin, bu egzersizleri özelikle fizyoterapistine danışarak yapmasını öneriyorum.

Zıplamak, kalça kemiği yoğunluğunu artırıyor!

5 cm kalınlığındaki halının üzerine çıkın. Ayağınızın kaymayacağı ve güvenli bir yerde bu egzersizi yaptığınıza emin olun. Ayağınızın kaymasına neden olacak çorap, ayakkabı ve terlik kullanmayın. Dik olarak yapabildiğiniz kadar yukarıya zıplayın. Her zıplamanızın arasında 30 saniye halının üzerinde bekleyerek dinlenin. Bunu günde iki kez, her yaptığınızda da 10 ilâ 20 kez tekrarlarsanız, 8 hafta içinde kalça kemiğinizin yoğunluğunu artırabilirsiniz. Bu sıçrama egzersizlerine 16 hafta devam ederseniz kemik yoğunluğunun artışını neredeyse ikiye katlarsınız.

Menopoza girmeden yaşam tarzı değişikliği yaparak menopozu daha sağlıklı ve konforlu geçirebilirsiniz. Hem menopoz öncesi hem de menopoz süresince fizyoterapistinizin vereceği farklı egzersiz reçeteleri ile kas-iskelet sisteminizi güçlendirin."

22 Ekim 2017 Pazar

Zihninizi güçlendirmenin 6 yolu!

Zihin gücünüzü artırmak için birçok yol var.

Oyuna ne dersiniz? 
Tabiki video oyunlarından bahsetmiyoruz. Sudoku, bulmaca ve puzzle gibi zeka oyunlarını deneyin.

Uykunuza dikkat! 
Eğer zihninizi güçlendirmek istiyorsanız, iyi bir uyku çekmelisiniz. Yeterli miktarda uyku sizin önceliğiniz olsun. Gün içerisinde kısa dinlenmelerde daha etkili çalışmanızı sağlar.

Zekanız için yemek yiyin! 
Bedeniniz gibi beyninizde düzgün çalışabilmek için doğru besinlere ihtiyaç duyar. Abur cuburlardan oluşan bir beslenme düzeni konsantrasyonunuzu bozar ve tembelleşmenize neden olur.

Yeni şeyler öğrenmeye açık olun! 
Öğrenme işi okuldan mezun olduktan sonra biter diye bir şey yoktur. Zihninizi yeni bilgilerle yormadığınız zaman beyniniz bundan olumsuz yönde etkilenir. Yaşınız ne olursa olsun, yeni bilgiler öğrenmeye açık olun. Mesela yeeni bir dil öğrenin, merak ettiklerinizi araştırın ve bol kitap okuyun.

Yazı yazmak mı? 
Öyle bir zamanda yazşıyoruz ki, neredeyse yazmayı unutacağız. Yazdıklarımız, düşüncelerimizi organize etmemize neden olur. Eğer bir problemi çözmekte sorun yaşıyorsanız, hemen elinize kağıt ve kaleminizi alın. Yaşadıklarınızı bir kağıda not aldığınızda, olayı daha geniş bir perspektiften görebilirsiniz. Böylece aklınıza yeni çözümler ve fikirler gelebilir.

Kararında merak iyidir! 
Sürekli sorular sorun, karşınızdaki insanlara değil, kendinize. Böylece cevaplar ararken beyin egzerisizi yapmış olacaksınız. Meraklı kaldığınız sürece, zihniniz daha güçlenecek. Yeni sorular sorarak kendinizi sürekli geliştirmiş olacaksınız.

Yediklerinize dikkat!
Zihin güçlendirmek için yaptığınız fiziksel veya mental aktivitelerin dışında yedikleriniz de çok önemlidir. Bilindiği üzere beyin glükoz ve oksijenle çalışır. Meyvelerde bulunan şeker ise kolaylıkla glükoza dönüşebilir. Bu nedenle bol bol meyve yemeye özen gösterin. Bunun yanında, bal, siyah üzüm, ceviz, fındık, fıstık, fesleğen, limon, balık, karabiberin, zencefil, havuç, ananas, avokado, limon ve soğan tüketmeye özen gösterin.

4 Ağustos 2013 Pazar

Bir hafta spor yapmasam demeyin!

Tembelliğe son! Kilonuzda istikrarı sağlamak için, egzersizlerinizi istikrarlı bir şekilde yapmalısınız!

Yaptığınız egzersizler tutarlı değil. Bir hafta yapmanız gereken günlerde egzersizinizi yapıyorsunuz geri kalan iki hafta spor salonunun önünden bil geçmiyorsunuz. Daha sonra uzun bir aradan sonra spor salonunda alıyorsunuz soluğu. Bu durum biyolojik sisteminizin korumaya çalıştığı kiloyu, daha fazla almasına neden olabilir. İngiltere'de bulunan Hertfordshire Üniversitesinde görevli Sağlık Psikoloğu Ben Fletcher, düzensiz egzersizin, vücudun doğal dengesine zarar verdiğini, böylece kiloda artışa yol açtığını ve kilo vermeyi zorlaştırdığını söylüyor. Bu nedenle sporunuzu, devamlı yapmanız gerekir.

Los Angeles'ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi Egzersiz ve Metabolik Hastalıklar Araştırma Labarotuvar'ında görevli uzman Drusilla Rosales, “Düzenli egzersiz yapılmadığında ve bir anda yoğun aktivite yapılmaya başlandığında kalp ve ciğer her zamankinden fazla çalışır. Böylece egzersize adapte olamazlar. Bu tarz egzersizlerin sadece fiziksel etkisi yoktur, aynı zamanda duygusal ve psikolojik olarakta etkiler. Çünkü insanlar hedeflerine ulaşamazlar, daha mutsuz hissederler ve ümitsiziğe kapılırlar. Bu da yeni bir egzersiz programına başlamak istendiğinde motivasyonunuzu negatif etkiler ” diyor.

Hedeflerinizde kararlı olun!
Bir sporcu için hedefler koymak iyidir. Çünkü ağır egzersizler sonunda bir amaç olduğu için sporcuların gözünde büyümez. Amaç kilo vermek olduğunda, süreklilik sağlanmaz. Bunun başlıca nedenlerinden biri genellikle “Kilo veremiyorum” ya da “İstediğim kilodayım” düşünceleri olur. Fakat kötü haber; bu düşüncelere sahip olanlar verdikleri kiloları sonradan tekrar alırlar.

Kiloyla ilgili bir hedefiniz olması, sizi istediğiniz kiloya inmenize yardımcı olur. Fakat verdiğiniz kiloları tekrar almak istemiyorsanız, (ki kimsenin istediğini düşünmüyorum), bunun için hedefinizin daha geniş kapsamlı olması gerekir. Bunu en iyi Brown Tıp Okulu bünyesi altında bulunan Kilo Kontrolü ve Diyabet Merkezinde görevli Yardımcı Doçent Dr. J. Graham Thomas açıklıyor “ Egzersizinizi istikrarla yapan ve bunu hayat tarzınızın bir parçası haline getirenler, amacı sadece kilo vermek olanlara göre daha başarılı sonuçlar elde ediyor”.

Bunun için kaç kilo vereceğinizden öte, hayatınıza kaç beden devam etmek istediğinizi düşünün. Spor yaptığınızda kaç kalori yakacağınızdan çok, kas oranınızın ne kadar artacağını düşünmeye çalışın.

Vücudunuzu şaşırtın!
İnsanların eğilimleri genellikle ilgilerini çeken popüler sporlardan yana olur. Belki de maymun iştahlılığın en çok işe yaradığı yer spor salonlarıdır. Spor istikrarınızı kaybetmeyin fakat farklı sporlarla vücudunuzu şaşırtın. Carrie Underwood ve bir çok ünlünün egzersiz koçluğunu yapan, Tony Greco bu konuda “Sürekli aynı egzersizi yapmak hem sıkıcı olur, hem de vücudunuz egzersize alışır. Sporda farklı branşlara yönelmeniz daha etkili sonuçlar almanıza neden olur. Kaslarınızı sürekli farklı hareketlerle kullanın ve daha fazla kalori yakın. Böylece metabolizmanızda hızlanacaktır. Bu noktada sporları birbiriyle uyumlu şekilde kombinlemelisiniz. Mesela koşuyor ya da bisiklete biniyorsunuz, bu hareketlerden sonra kaslarınızı gevşetmek için yoga yapmalısınız. Amacımız vücudumuzun ve kaslarımızın dengesini bozmadan sağlıklı bir şekilde kilo vermek” diyor.

Sabrın sonu selamet!
Kendimizi motive eder, güzel günleri düşünürüz ve çabuk sonuç alacağımızı düşünüp olağan gücümüzle ağır bir maratona hazırlanırmışçasına spora asılırız. Fakat bu Hiçbir sonuç getirmeyeceği gibi aynı zamanda sizi hem fiziksel, hem de ruhsal olarak yorar.

Bu konuda Kuzey Karolina Atletik Performans Merkezi'nde görevli fizik tedavi uzmanı Brian Schiff “Spora iki- dört hafta arasında iki veya üç günlük egzersizlerle başlayın. Daha sonra bu sisteme vücudunuzun alıştığını hissettiğinizde günleri artırın. Fakat her ne kadar vücudunuz dayanırsa dayansın kesinlikle her gün spor yapmayın. Haftanın bir günü vücudunuzun dinlenmesi, kendini toparlaması, güç kazanması ve yenilenmesini sağlayın. Böylece daha iyi sonuçlar alırsınız” diyor. Spor Psikoloğu Casey Cooper ise “Kilo vermeyi hedefleyip, spora başladığımızda zihinsel enerjimizi çoğu zaman görmezden geliriz. Fakat önemli olan vücudunuzun tamamiyle bir uyum ve rahatlık içinde olması gerekir”.